Yaklaşık
2 dakika öncetarih
Yayınlayan
Ebru Kaplan
İnsanlık tarihi boyunca en çok sorulan, en az net cevap verilen sorulardan bazıları şunlar oldu:
Gerçek mutluluk nedir?
İyilik gerçekten var mıdır, yoksa sadece bir niyet midir?
Ve bütün bu soruların cevabı, henüz dünyaya kirlenmeden bakan masum çocukların gözlerinde mi saklıdır?
Modern dünyada mutluluk, çoğu zaman bir sonuç olarak tanımlanır. Başarıdan sonra gelen haz, kazançtan sonra hissedilen rahatlama ya da statünün getirdiği geçici tatmin… Oysa felsefi ve psikolojik literatür bize şunu söyler: Gerçek mutluluk, sahip olmakla değil, anlam üretmekle ilişkilidir. Ve anlamın en saf hali, çoğu zaman iyilik kavramında vücut bulur.
Ancak burada durup sormak gerekir:
İyilik nedir?
Bir davranış mı, bir niyet mi, yoksa bir duruş mu?
İyilik; sadece yardım etmek değildir. Sadece vermek, paylaşmak ya da fedakârlık yapmak da değildir. Gerçek iyilik, çoğu zaman görünmeyen bir ahlaki tercihtir. Karşılık beklemeden yapılan, alkışsız sürdürülen, hatta çoğu zaman fark edilmeyen bir sorumluluk halidir. İyilik, başkasının hayatına dokunurken kendi vicdanımızla kurduğumuz sessiz bir anlaşmadır.
Pozitif psikoloji çalışmaları, insanın en kalıcı mutluluğu başkasının yaşamına katkı sunduğu anlarda deneyimlediğini ortaya koyar. Yani mutluluk, iyiliğin doğal yan ürünüdür; iyilik ise mutluluğun aracı değil, kaynağıdır. Bu bağlamda mutluluk bir hedef değil, bir yan etkidir. İyiliğin insanda bıraktığı içsel yankıdır.
Peki masum çocuklar bu denklemde nereye düşer?
Çocuklar, iyiliğin henüz tanıma ihtiyaç duymadığı bir evrendedir. Onlar için iyilik, öğrenilmiş bir davranış değil, doğal bir reflekstir. Paylaşmak hesap gerektirmez, empati çaba istemez. Bir çocuğun düşene el uzatması, acıyı fark edip ağlaması ya da gülmeyi bulaşıcı hale getirmesi; bize iyiliğin aslında ne kadar içgüdüsel olduğunu hatırlatır.
Masum çocuklar, bize iyiliğin doğal halini gösterir. Yetişkinler ise çoğu zaman iyiliği gerekçelendirir, sınırlar, şartlara bağlar. Oysa çocuk, “hak etti mi?” diye sormaz. “Bana ne kazandırır?” hesabı yapmaz. Bu nedenle çocuklar mutluluğun da, iyiliğin de en saf tanıklarıdır.
Ancak burada romantik bir yanılgıya düşmemek gerekir. İyilik sadece masumiyet değildir; aynı zamanda bilinçli bir tercihtir. Yetişkin dünyasında iyilik, kolay olanı değil, doğru olanı seçmektir. Çoğu zaman susmak yerine konuşmak, görmezden gelmek yerine sorumluluk almak, kendi konforumuzdan feragat etmeyi göze almaktır.
Gerçek iyilik; güçlü olana değil, korunmasız olana yönelir.
Gerçek mutluluk ise; yalnızca gülmekte değil, vicdanen rahat uyuyabilmektedir.
Belki de bu yüzden insan, ne kadar büyürse büyüsün, bir çocuğun elini tuttuğunda içsel bir huzur hisseder. Çünkü o an, unuttuğu bir gerçeği hatırlar: İyilik doğuştandır, mutluluk ise onun hatırlanmasıdır.
Sonuç olarak;
Gerçek mutluluk iyilikten ayrı düşünülemez.
Gerçek iyilik ise masumiyeti kaybetmeden bilinci kazanabilmektir.
Ve evet… Masum çocuklar bu soruların cevabı değildir belki ama cevaba giden yolun en dürüst işaretleridir.
Gerçek Mutluluk İyilik midir?
İyilik Nedir?
Peki ya yaşamlarını yitiren çocuklar?
Masum çocuklardan söz ederken çoğu zaman gülüşleri, oyunları, hayalleri hatırlarız. Oysa dünyanın büyük bir kısmında çocukluk; bir hak değil, ertelenmiş bir ihtimaldir. Bugün masumiyet, oyuncaklarla değil; enkaz altında kalan küçük bedenlerle, susuzluktan çatlayan dudaklarla, pasaporttan önce “mülteci” kimliğiyle tanımlanıyor.
Gazze’de ölen çocuklar, Afrika’da açlıktan kemikleri sayılan bebekler, sınır kapılarında büyüyen mülteci çocuklar… Onlar sadece birer haber başlığı değildir. Onlar, insanlığın iyilik ve mutluluk tanımını yerle bir eden canlı sorulardır.
Çünkü bu çocuklar bize şunu sordurur:
Eğer iyilik evrenselse, neden bazı çocuklar dünyaya 1–0 değil, 10–0 yenik başlar?
Eğer mutluluk erişilebilir bir değer ise, neden bazı çocuklar daha gülmeyi öğrenmeden ölür?
İyilik, yalnızca bireysel erdemlerle açıklanamaz. Gerçek iyilik; bireysel vicdanla sınırlı kaldığında eksik, kurumsal ve küresel sorumluluk üstlenmediğinde ise samimiyetsizdir. Bir çocuğun açlığı, bir başkasının tok olma hakkından daha az önemli değildir. Ama dünya düzeni, bunu tam tersine ikna etmeye çalışır.
Gazze’de bir çocuğun ölümü, sadece bir savaş sonucu değildir; küresel sessizliğin ürünüdür. Afrika’da aç kalan bir çocuk, sadece yoksulluğun değil; adaletsiz kaynak dağılımının kurbanıdır. Mülteci çocuklar ise savaşın kendisinden çok, savaş sonrası vicdansızlığın yükünü taşır. Onlar bombalardan kaçar, ama sınırların merhametsizliğine çarpar.
Masum çocuklar bize iyiliğin ne olduğunu öğretmez; bize iyiliğin ne olmadığını gösterir.
İyilik; uzaktan üzülüp yakından susmak değildir.
İyilik; paylaşım yapıp sistem sorgulamamaktır.
İyilik; çocuk ölümlerini istatistikleştirmek hiç değildir.
Gerçek iyilik, rahatsız edicidir. Konforu bozar. Sadece duygulara değil, düzene de dokunur. Çünkü çocukların ölmediği bir dünya istemek, sadece şefkat değil; adalet talebidir.
Mutluluk da tam burada yeniden tanımlanır.
Gerçek mutluluk; bir başkasının acısı üzerine inşa edilemez. Başkasının yoksunluğu, başkasının ölümü görmezden gelinerek elde edilen hiçbir huzur, gerçek değildir. Bu olsa olsa geçici bir rahatlıktır; vicdanı susturma çabasıdır.
Masum çocuklar, insanlığın aynasıdır. Ama bu ayna bize masum bir yüz değil, çoğu zaman utanç verici bir manzara gösterir. Çünkü çocukların ölümü, doğanın değil; insan kararlarının sonucudur.
Belki de bu yüzden, bir çocuğun açlıktan ölmesi kadar ağır bir şey varsa, o da buna alışmaktır. Çünkü alışmak, iyiliğin ölüm ilanıdır.
Sonuçta şu soruyla baş başa kalırız:
Eğer bir çocuk ölüyorsa, kim mutlu olabilir?
Eğer bir çocuk açsa, kim iyi kalabilir ki?
Gerçek mutluluk; hiçbir çocuğun açlıktan, bombalardan ya da kimliksizliğinden ölmediği bir dünya hayalinden vazgeçmemektir.
Gerçek iyilik ise; bu hayali romantik bir temenni olmaktan çıkarıp, ahlaki bir zorunluluk haline getirmektir.
Masum çocuklar cevap değildir belki.
Ama insanlığın sınav kâğıdıdır.
Ve biz, o sınavdan henüz geçemedik.Veee Selda der ki; İnsan, ne zaman ki bir çocuğun göz hizasına inmeyi başarır; işte o zaman hem iyiliği hem mutluluğu yeniden öğrenir.
SELDA’CA
Selda Gülçiftçi Avcıoğlu – KAÇODER Başkanı
KAÇO-DER’den Geleneksel Dayanışma Sofrası: “Birlikte Olursak Daha Çok Çocuğun Yüzü Gülecek”
Yalova’da Kadına Şiddet Olayı Tepki Çekti: KAÇO-DER Davanın Takipçisi Olacak
Yalova’da Yeni Nesil Kütüphane Talebi İçin İmza Kampanyası Başlatıldı
Yalova’ya Yakışan Kütüphane İçin İlk Adım: ”KAÇO-DER’den Güçlü Çağrı”
Selda ile Hayata Dair
KAÇO-DER, O GÜN ORADA OLARAK TARİHE İMZA ATTI