Yaklaşık
2 dakika öncetarih
Yayınlayan
Ebru Kaplan
Uzun zaman olmuş…
Kalemi elime alıp düşüncelerimin içinden geçerek bir şeyler yazmayalı gerçekten uzun zaman geçmiş. Bir yanımda sütlü acı kahvem, diğer yanımda klasik müziğin kulağıma çalınan naif tınıları… Kağıda bakıyor, kahveden bir yudum alıyor, “Hadi” diyorum, “bugün gündemi boş ver, bugün dostluktan bahset.”
Bu günlerde ne çok ihtiyacımız var değil mi?
Bir dostla sohbete, bir dostla yürümeye, bir dostla dertleşmeye… Benim 48 saatlik uykusuzluğum bile aralarda müzik değiştirip iki el Mobile Legends atarken yakın dostuma yazacak güç buluyorsa, bilin ki o dostun yeri bambaşkadır. Ve emin olun, cevap saniyesinde gelir.
Kimse çok bilmez dostlarımı… Herkes bir tahmin yürütür, olur ya. Sırlarımı bilen çok azdır; bir elin parmaklarını geçmez. Bugün size o parmaklardan en kıymetlisini anlatacağım: Selda.
Nam-ı diğer: Seldoş, Sarı Çiçeğim, Sarı Papatyam.
Sanırım 11 yıl oldu… Belki daha fazla.
Sosyal medyadaki bir grubumda tanıdım onu. Tanıdığıma da iyi ki tanımışım. Daha yüz yüze gelmeden bana bir hediye gönderdi. Anneler Günü etkinliği içindi. Aradı, konuştu; sonra bir baktım kargo gelmiş. Kütüğün içinde sarı çiçekler. Bir de yastık. “Kütük” dedim ya, şimdi buna kesin gülüyordur. Ama hâlâ saklıyorum, çünkü çok güzeldi.
Sonra bir etkinlikte karşılaştık.
Ela gözlü, sarışın, kahkahası bol bir kadın… “Canım” dediğimde, bir “canım” da ondan çıktı. Kardeşlik gibi bir şeydi bu. Yıllar geçtikçe biz daha da yakın olduk. O yeni bir dernek kurdu. İlk zamanlar yanında çok olamadım, ama her karşılaştığımızda kaldığımız yerden devam ettik.
Dostluk dediğin böyle değil midir zaten?
Kaldığın yerden kesintisiz devam etmek…
Kavga mı ettik? Evet.
Küstük mü? Oldu.
Ama dedikodunun gölgesi bile düşmedi aramıza. Çünkü kardeşlik başka bir şeydir. Sır verirsin de, sır satmazsın. Aramıza fitne sokmak isteyen çok oldu. O izin vermedi.
En zor anlarımda sanki içime doğar.
Arar, arayamazsa mesaj atar. Beni bulur.
Ben kaçsam, o bilir neredeyim.
Dostluğu tarif edeceksem: odur.
Ne siyasi duruşunu düşündüm ne tuttuğu takımı… Bizim rengimiz bellidir: Dostluk rengi. Gerisi teferruat.
Seldoş… Bizim çılgınlığımız ayrı bir efsane konusudur.
Yan yana göründüysek, “Bunlar kesin bir şey çeviriyor” derler. Haklılar da.
Bu aralar yine bir şeyler çeviriyoruz, merak etmeyin; zamanı gelince duyarsınız.
Köşe yazımı sana yazacağım dediğimde “Korkuyorum senden!” demişti.
Haksız da sayılmaz… Beni bilen bilir; çılgınlıklarımın çoğunda bir köşede Selda vardır. Yaptığım her programın mimarisinde de onun izi. Çünkü ben sormadan hareket etmem; rahat bırakmam.
Güzel dostum…
Sana teşekkür ederim.
Sadece kendi adıma değil; kadınlar, çocuklar, gençler adına…
Ürettiğin her proje için, attığın her adım için, taşıdığın iyilik için.
Nefes aldığım sürece yanındayım.
Nefes almasam bile bir şekilde beni geri nefeslendireceğini biliyorum.
Ben dostun yoluna sırtımı koymaya hazırım.
Yeter ki üstünden geçecek olanlar benim için değer veren çılgın dostlarım olsun.
22.11.2025 / Yalova
Ebru Kaplan